Yunanistan ve Türkiye yine devasa orman yangınlarıyla karşı karşıya. Yangında yok olan bölgelerin boyutları inanılmaz bir büyüklüğe ulaştı.
Yunanistan’da Evros nehri yakınındaki Dadia ormanında yangın hala devam ediyor, yangının dumanı İyonya Denizi’ne ulaşmış durumda! Temmuz ve Ağustos aylarında toplamda 1.100.000 dönümden fazla orman ve tarım arazisi yandı. 35 kişi yangınlar nedeniyle hayatını kaybetti, sayısız canlı hayvan da aynı kaderi paylaştı. 26 mülteci, Yunanistan’a geçmeye çalışırken Dadia ormanında canlı canlı yanarak öldü. On binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı, alevler Alexandroupoli hastanesinin çevresine ulaştı ve personeli tüm hastaları tahliye etmek zorunda kaldı. Bu yıkıcı olaylar, Yunanistan’ı önceki yıllarda da vuran benzer yangınlarla birleşiyor.
Sınırın hemen ötesinde, Türkiye’nin Çanakkale bölgesinde, devasa orman yangınları binlerce dönüm orman alanını da yakıyor. Yangınlar Türkiye’nin birçok yerinde başladı. 20’den fazla köy tahliye edildi. Yangından etkilenen insanlar olduğu bilinmekle birlikte, kesin sayılar resmi olarak açıklanmadı. Ölen hayvanların ve diğer canlıların sayısı hala bilinmiyor. Devlet, yangın söndürme uçakları ve helikopterleriyle havadan ve kurtarma ekipleriyle yerden müdahale etmeye çalışıyor, ancak yanıt yetersiz kalıyor.
Sorumlu kim?
Bu tür tahribat “normal” olarak kabul edilemez. Yunanistan’da hükümet sözcüsü bunun “yeni gerçeğimiz” olduğunu söyledi. İnsanların, hayvanların ve doğanın her yaz böyle acı çekmesini normal gören anlayışı kabul etmiyoruz.
Bu suçların başlıca üç faili var. Birincisi iklim krizi. İklim değişikliği ormanlarda daha sıcak, daha kuru koşullar yaratıyor ve bu da yangınların daha kolay başlamasına ve hızla yayılmasına neden oluyor. Birleşmiş Milletler’e göre, orman yangınları daha yoğun ve daha sık hale geliyor. Son yıllar dünya genelinde rekor yangın sezonlarına sahne oldu. İklim krizini durdurmak için mücadele etmemiz gerekiyor. Ancak hükümetlerimiz Ege ve Akdeniz denizlerinde fosil yakıt çıkarma çalışmalarını yoğunlaştırmayı ve hatta deniz aşırı gaz sahalarını güvence altına almak için ordularını birbirine karşı kullanmaya hazır. Dahası, emisyonları azaltmak veya üretimi çevre dostu bir şekilde düzenlemek için herhangi anlamlı önlem almıyorlar. Aksine, çevreyi sermaye çıkarlarına hizmet etmek için feda ediyorlar.
Ancak bu kadarla da kalmıyor. Hükümetlerimiz, yangınları ele almakta başarısızlıklarını haklı çıkarmak için iklim değişikliğini kullanıyorlar. Bu durumu dışsal bir faktör olarak sunarak, bununla ilgili bir şey yapamayacağımızı iddia ediyorlar. Bu da onların yangın önleme ve mücadele hizmetlerini parçalamak için sorumluluklarını gizlemelerine yardımcı oluyor. İşte üçüncü fail burada devreye giriyor. İtfaiyecilerin dediği gibi, “Bir yangın ilk saniyede bir bardak suyla, ilk dakikada bir kova suyla, ilk on dakikada bir ton suyla söndürülür. Sonrasında artık elimizden ne gelirse…” Yunanistan ve Türkiye hükümetleri bizi bu önemli hizmetlere ayıracak yeterli miktarda para olmadığına inandırmaya çalışıyor. Ancak gerçek şu ki, devlet parasını silah yarışına, polise, sermaye dostlarını desteklemeye harcamayı tercih ediyorlar. Yangın önleme ve mücadele hizmetlerine daha fazla devlet fonu talep etmeli, gerekli personelin kitleler halinde alımını yapmalıyız.
Üçüncü olarak, kentlerin sınırlarındaki bu orman yangınları, denetimsiz kapitalizmin ciddi sonuçlarını yansıtarak, doğayı ve sosyal refahı önceliklendiren sürdürülebilir kentsel planlamanın acil gerekliliğini gösteriyor.
Sınırların ötesinde dayanışma
Ege Denizi’nin her iki tarafında da bu politikaların mağdurlarına dayanışmamızı ifade ediyoruz. Her iki tarafın yalanlarına ve milliyetçi propagandasına cevap vermeye çalışıyoruz. Yunanistan’da içişleri bakanı Voridis, Rodos yangınının “Türk ajanları” tarafından çıkarılmış olabileceğini söyledi. Aynı propaganda Trakya’da da yaygın, buradaki aşırı sağ haber kaynakları Evros nehri yakınlarında “Türk casuslarının” yangınları çıkardığından bahsediyor. Mülteciler aynı şekilde Yunanistan’da hedef alındı ve aşırı sağ çetelerin düzenlediği pogromların kurbanı oldu. Bu tür hamleler, hükümetlerin sorumluluklarını örtmek ve dikkati genellikle suçlananlara, en savunmasız olanlara yönlendirmek için kullanılıyor. Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan’da devam eden Kazma Bırak olarak, iklim değişikliği ve fosil yakıt çıkarmaya karşı ortak bir mücadeleye devam edeceğiz.
Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan halkları arasında koordineli bir eylem çağrısı yapıyoruz. Her ülkede çevresel tahribata karşı, fosil yakıt çıkartılmasına karşı, altın madenciliğine karşı, enerji konusunda ve daha birçok konuda ayrı ayrı pek çok hareket ve direniş bulunmaktadır. Bu hareketler k ortak eylemler düzenlerse genişleyecek, derinleşecek ve güçlenecektir. Bize göre, ileriye doğru yürümenin tek yolu budur.